8 Eki 2007

12 Eylül 1980

Bulanık'tayım, aslında liseyi İstanbul'da okuyorum ve 2'den 3'e geçmişim. Fakat, sanırım henüz okullar açılmadığı için ben hala ordayım. Çarşıda, bir tanıdığın dükkanının önünde kavun satıyorum. Amcamın köyde tarlasında yetiştirdiği kavunları. Satışlar iyi gitmiyor, kavunlar eskimiş artık, bitse de kurtulsam diye ucuz ucuz veriyorum. Bitmiyor bir türlü.
12 Eylül sabahı marşlarla uyandığımızda ilk aklıma gelen kavunlar oldu. Bu işten kurtuldum galiba diye içten içe biraz sevinmiştim bile. Giyinip dışarı çıktığımda, ortalıkta olağanüstü bir durum göremedim. Bahçede iki abim ve yan komşumuz Hikmet Abi konuşuyorlardı. Yanlarına gittim. Abim, "nereye, bi yere gidemezsin, duymadın mı radyoyu?" dedi. Sesimi çıkarmadım. Devam etti, "televizyonun altındaki kitapları yok et, başımızı belaya mı sokacaksın?" Kitapları unutmuştum. Bir arkadaşımdan almıştım, şimdi unuttum ama marksist kitaplardı ve tam o gün öğlende buluşacaktık ve kitapları geri verecektim. Hemen kitapları alıp sakladım. Çarşıya doğru yürümeye başladım. Çarşı dediğim, birbirini dik kesen iki caddeden oluşmaktaydı. Ortalıkta çoluk çocuk dolaşıyordu, büyükler pek yoktu, asker filan da görmemiştim daha.
Caddeye yaklaştığımda uzaktan askerleri gördüm. Durdum. İşaretle herkese geri gitmelerini söylüyorlardı. Tam o sırada caddeden boydan boya bir asker gurubu rap rap düzenli bir yürüyüşle geçti. Herkes korkuyla onları izliyordu. Yanıma gelen asker "sokağa çıkma yasağı var hadi herkes evine diye bağırdı" İrkilmişim, "kavunlarım var" dedim. "Naapacaksın kavunları yasak diyorum" diye haykırdı. "Açıkta, çalınırsa" deyiverdim. "Kimse yok ortalıkta biz mi çalacağız senin kavununu" diye yeniden bağırdı. Söylediğim bana da anlamsız geldi. Döndüm eve.
Öğlen olmasını bekledim. Arkadaşımla babamın dairesinin yakınında bir yerde buluşacaktık. Eğer gelmezse, kitaplarla eve dönmeyecek onları yolda bir yerlere saklayacaktım. Buluşma yerine gitmek sorun olmadı, askerler sadece ana caddeleri kontrol ediyorlardı. Arkadaşım geldi. Hiç konuşmadık, kitapların olduğu paketi verdim ve hızla geri döndüm.
Ne kadar tehlikeli bir şey yaptığımı (yaptığımızı) anlamam çok uzun sürmedi. Cahil cesareti ya da çocuk cesareti bu olsa gerek.
Ha, unutmadan, o kavunlardan bir hayır gelmedi. Sokağa çıkma yasağı bittiğinde, çoğunu yere yapışmış olarak buldum. Kalanları da kimse almadığı için, onlar da yere yapıştılar. E biraz da yedik canım, çok ballıydılar...

Hiç yorum yok: