9 Nis 2008

Büyük Dersane

Ege 7. sınıfa geldiğinde, eşimle birlikte kendimizi Büyük Dersane'nin kapısında bulduk. Her anne babanın başına gelen ve bizim dudak kıvırarak baktığımız acımasız bir sürece giriyorduk aslında. İyi bir liseye girebilmesi için iki yıl dersaneye gidecekti. Sonra iyi bir üniversite süreci başlayacaktı...
Büyük Dersane kısa bir süre için bile olsa benim gittiğim tek dersaneydi. Bir zamanlar üniversite son sınıfta, bir delikanlı olarak oturduğum sıralara şimdi oğlum oturacaktı, epeyce bir yaş farkıyla da olsa...
Üniversite son sınıftayken bir okul daha okumaya karar vermiştim. iki nedenle istiyordum: Birincisi, akademik olarak çok tatmin olmuş hissetmiyordum kendimi. İkincisi ise, üniversitede okumak güzel gelmişti ve çabucak geçmişti, bitirince hemen yapabileceğim bir iş de yoktu... eee öyleyse neden bir bölüm daha okumayayım?
Fakat şöyle bir sorun vardı: Eğer şu anki bölümümü bitirirsem yeni bir fakülteye başlamadan önce askerliğimi yapmak zorundaydım ki bu hiç bir koşulda istemediğim bir şeydi. Bu yüzden de ikinci bir okula ancak bulunduğum okulu bitirmeden başlayabilirdim. 4. sınıftaydım ve bu 4 yıl boşa gidecekti. Tamam diyordum, tamam, diploma da olmayıversin.
Hemen Büyük Dersaneye kaydımı yaptırdım. (lisedeyken dersaneye gidememiştim, bir özlem mi bilmiyorum) Dersane beni motive eder diye umuyordum. Babama da yazdım ama "okuduğum bölümü bitirmeden" demedim. Destek geldi babamdan, hatta aylığımı biraz artırdı dersane parasına takviye olsun diye. Fakat dersane umduğum gibi olmadı, nedense, sınıftaki diğer öğrencilerin bana tepki duyduklarını sezdim. Sanki, zaten üniversiteli olduğum için, onların haklarına engel oluyormuşum gibi. Bilmiyorum, belki benim kuruntum, öte yandan zaten düzenli olarak devam edemedim, çalışma da yapamadım. Örgütsel faaliyetlere koşuşturmaktan derse zaman bulamadım. Sonuçta, dersaneye birinci aydan sonra gitmez oldum.
Birinci sınava girdim. (iki aşamalıydı sınav) İyi geçti.
Kazanmış oduğumu Şirinyer Askeri Cezaevinde öğrendim. Normalden daha çok heyecan duydum, nedeni ikinci sınava orada cezaevinde girecek olmamdı. Bir heyecan gelmişti, bahaneyle belki bir yerlere bile giderdim. Kazanmak ve yeni bir okul düşüncesi anlamını yitirmişti benim için, ders motivasyonum hiç yoktu, oysa ikinci sınav bilgi ağırlıklıydı ve çalışmak gerekiyordu. 5 yıl 6 ay 20 gün hapsim isteniyordu ve ben orada olmaktan çok sıkılmıştım.
İkinci sınav için, beni Şirinyer askeri cezaevinden Buca cezaevine götürdüler. 8-10 kişi girdik sınava, tek tip, lacivert elbiselerimizle. Gazeteciler gelmişti. "Cezaevinde ÖSS Heyecanı" haberi için, uzun uzun flaş patlattılar. Sonra gittiler.
Sınav mı? Kötü geçti. Kazanamadım.
Ama, koğuştaki ranzamda, uzun öğleden sonralarımda, uykuyla uyanıklık arasında, sınav sonuçlarını açıklanışını hayal ettim. "Bu yılın ÖSS birincisi, Şirinyer Askeri Cecaevi'nden, üzerinde "Yaşasın 1 Mayıs " yazan 104 tane trik (trik ne ya) bulundurmak ve devleti mahvetmek için örgüt kurmaktan, anayasaya tazyik ve, ve tahrik yapmaktan aslanlar gibi yatıyor, daha 5 yıl 6 ay 20 gün yatacak; işte bu memleket bu yüzden adam olmaz. Ne ayıp, ne ayıp, avrupa şimdi ne diyecek bize, gelin bu sorunu çözelim. ÖSS sınav şampiyonunu çıkaralım dışarı."
Çıkarmadılar...