2 Tem 2008

Kıskançlık

Eşim ilk kıskançlık fırtınasını kopardığında üç ya da dört aylık evliydik. İkimiz de çok gençtik, çok fazla aşk macerası geçmemişti başımızdan. Çok şaşırmıştım, bana göre bu fırtınaya neden olabilecek hiç bir şey yoktu. Sonraki yıllarda fırtınanın devamı geldiğinde, şaşkınlığım geçti; anladım ki , zaten kıskanmak için buna neden olabilecek her hangi bir şey gerekmiyordu.
İlk aylarımız, ben işsizim, evde debeleniyorum, iş bulmaya, iş yaratmaya çalışıyorum. 141’den aldığım bir cezam var, aranıyorum, asker kaçağıyım, çok rahat hareket edemiyorum yani. Ne olacağımız belirsiz, korkuyorum, korkuyoruz, tutunmaya çalışıyoruz. Eşim, bir arkadaşımızın çalıştığı Taksim’de bir maket bürosunda işe başladı, evimiz Pendik’te, demir, deniz ve kara yolunu kullanarak sabahın köründe gidip akşam üstü dönüyor.
Döndüğünde merakla neler olup bittiğini soruyorum, iş yerine ben de bir kaç kere gittiğimden çalışanları tanıyorum ve onları da soruyorum. Fakat içlerinden birisini, bir kızı, hep onu soruyormuşum. “Git kendin bak, o kadar merak ediyorsan” diye bağırdığında, önce anlayamadım, hep onu mu, sadece onu mu soruyordum? Bana öyle gelmiyordu. Peki ona karşı özel bir merakım var mıydı? Hayır!
Şaşırdım ! Aslında ne yapacağımı bilemedim, öyle olmadığını anlatmaya çalıştım, savunmaya geçtim yani, haksızlığa uğradığımı düşünüyordum.
Kıskanma duygusuyla ilk karşılaşmam böyle oldu. Şiddetli bir karşılaşmaydı benim için. Tırstım. Bir daha hiç “eskisi gibi” olamadım.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Birgün hiç unutmuyorum Yılmaz hocam size gelip 'hocam Sokrates bişi demiş çok güldüm' demiştim.'Karisi güzel olan adam mutlu olur. Güzel olmayan ise filozof...' siz de çok mutlu bir şekilde cevap vermiştiniz 'neden filozof olmadığımı şimdi anlıyorum' diye..eşinize saygılar (: