16 Ara 2007

Asker Selamı

62 gün yaptığım askerliğimin gecelerini neredeyse hiç uyumadan, koridorda yere serdiğim battaniyenin üzerinde kitap, dergi okuyarak; gündüzlerini ise, ağaç diplerinde, kantin masalarında, yemek kuyruklarında, duvar diplerinde, bulabildiğim her yerde uyuklayarak geçirdim. İlkem şuydu: Ortalıkta görünme. Bitecek.
Böylece, askerliğin bir çok olmazsa olmazını atlattım. Hiçbir üstümle( çavuşum dahil) bire bir diyalogum olmadı. Yerde sürünmedim, tüfek taşıdım ama ateş etmedim. Rütbeler dahil hiçbir şey öğrenmedim. Zaten öğretmek gibi bir hevesi yoktu kimsenin. (örneğin, teorik eğitim diye bir salona televizyonun karşısına topluyorlardı ama televizyon çalışmıyordu, bazen ses, bazen görüntü, bazen ikisi birden olmuyordu, hatta bir keresinde televizyon da yoktu, konuşmacı gelecek dediler ama o da gelmedi.)
Askerliğim süresince hiç bir üstüme tekmil getirmedim, askeri bir selam vermek zorunda kalmadım. Komutanların geçebilecekleri yerlerde pek oyalanmazdım bu nedenle. Selam vermeyle ilgili bir sürü hikaye anlatıyordu askerler. Parmaklar şöyle olacak, şapkanın kenarına konacak, ayaklar şöyle duracak filan filan.
Bir gün çok fena yakalandım. Dar bir yol, üç kişi yürüyoruz, aniden karşımızda komutanın jipi beliriverdi. Kaçacak bir yer yok. Kenara sıralanıp esas duruşa geçtik ve çaktım selamı, jip önümüzden geçip gitti. İlk selamımı çakmıştım böylece, Oh dedim içimden, işte bu kadar. Birden yanımdaki iki asker bana bakıp gülmeye başladılar.
"Ulan, ulan ooğlum senin şapkan yok!" elim arka cebime gitti, şapkam cebimdeydi.
İlk selamım şapkasız çakılmış bir selam oldu.
Selam sayılmadı.
Selamsız çıktım askerden.

Hiç yorum yok: